Birinci Basamak Sağlık Çalışanlarının Şiddete Maruziyet Düzeyleri ile İş Doyumu Arasındaki İlişkinin Değerlendirilmesi
Giriş ve amaç: İş doyumu; finansal tazminat, ilerleme fırsatı, amir ile ilişki ve işyerinde iş güvenliği gibi çeşitli faktörlerden etkilenebilir. Bu çalışmanın amacı, Türkiye’deki birinci basamak sağlık çalışanlarının işyerinde şiddete maruziyet düzeyleri ile iş doyumu arasındaki ilişkiyi belirlemektir.
Yöntem: Bu tanımlayıcı çalışmada, 143 birinci basamak sağlık çalışanına bir soru formu uygulanmıştır. Soru formunda işyerinde şiddet ve buna yönelik tepkileriyle ilgili sorular sorulurken, iş doyumu “Minnesota İş Memnuniyeti Ölçeği” kullanılarak ölçülmüştür.
Bulgular: Katılımcıların %65’i (n = 92) kariyeri boyunca en az bir kez işyerinde şiddete maruz kaldığını ifade etmiştir. Örneklemin büyük çoğunluğu (% 82, n = 117), sözlü saldırılar da dahil olmak üzere psikolojik şiddete maruz kalırken, katılımcıların % 20’si (n = 28) geçen yıl boyunca fiziksel şiddete maruz kalmıştır. İşyerinde saldırganlığı nasıl önleyebileceği ya da gerçekleştiğinde nasıl tepki vereceği konusunda katılımcıların büyük çoğunluğu herhangi bir eğitim almamıştır. Şiddet durumunda büyük endişe duyan katılımcıların yüzde yetmişi (n=88) kariyeri boyunca en az bir kere işyerinde şiddete maruz kalmıştır. İşyerinde şiddete en az bir kez maruz kalanlar, şimdiki mesleklerinde daha önce hiç şiddete maruz kalmamış olanlardan daha az memnundu.
Tartışma ve sonuç: Genel olarak, sonuçlar birinci basamak sağlık profesyonellerinin çoğunun işyerinde şiddete maruz kaldığını göstermiştir. Şiddete bağlı kaygı düzeyleri, işyeri güvenliği standartlarının yeterli olup olmadığından şüphe etmelerine neden olmaktadır. Bulgular ayrıca, işyerinde şiddete maruz kalmanın iş doyumunu olumsuz yönde etkilediğine dikkat çekmektedir.
Tam Metin
Giriş
Yirminci yüzyılın başlarında ilk kez ortaya atılan “iş doyumu” kavramının ilerleyen yıllarda yapılan araştırmalarla kişilerin iş verimliliğini etkilediğinin bulunması, endüstriyelleşen dünyada önem kazanmıştır. Çalışanların haklarını koruma çerçevesinde sosyal birlikler oluşturmaları ve örgütlenmeleri de iş doyumu kavramının geliştirilmesinde öncü olmuştur. İş doyumu aynı zamanda kişinin yaşam doyumu ile alakalı olmasından ve çalışanların beden ve ruh sağlıklarını etkilemesi bakımından da önemlidir.(1)
Çalışanların iş doyumunun verimlilikleriyle doğru orantılı artması geçtiğimiz yüzyıla kıyasla daha çalışılabilir bir ortam yaratmaktadır. Çalışanların kişisel özelliklerinin birbirinden farklı olması, aldıkları eğitim, beklentileri, sosyal çevresi gibi faktörler devreye girmektedir. Bu özellikler kişinin iş koşullarını değerlendirmesini şekillendirmekte ve tüm çalışanlara tek tip değil öznel yaklaşılması gerektiğini ortaya koymaktadır.(1,2)
Bu öznellik yaklaşımı yapılan bir çalışmada şu şekilde gösterilmiştir; tıp fakültesinin en tercih edilen bölümlerden biri olması iş doyumu düzeyi ile ilişkili bulunurken, uzmanlık alanlarını fakülte yıllarında belirleyenlerin iş doyum düzeyleri mezun olduktan sonra belirleyenlere göre daha yüksektir.(3) İş doyumunu etkileyen faktörler iki ana grupta toplanmaktadır. Bunlardan bireysel faktörler, çalışanın yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, hizmet süresi ve medeni durumunu içerirken; örgütsel faktörler iş ve işin içeriğini, yönetim ve denetimi, çalışanın maaşını, terfi olanaklarını, kişinin gelişimini, çalışma koşullarını, birlikte çalışılan kişileri, kurumsal ortamı, çalışanın kişiliğini ve övülmek isteğini içermektedir.(4,5) Sosyal çevrede, çalışanın çevresinin de iş doyumunda etkin olduğu gözlemlenmiştir.(2, 4-8)
Örgütsel faktörler olarak iş doyumu, çalışanın bireysel yapısı ile çalıştığı ortamın özellikleri ve koşullarının etkileşimi ile oluşmaktadır. Bunlar; işin kendisi, ücret, kıdem alma olanağı, iş yönetiminin tutumu, iş arkadaşlarıdır. İşin yoğunluğu arttıkça iş doyumu azalmaya meyil göstermekte, ücret artışı da doyumu etkileyen majör bir etken olmaktadır. İş ile ilgili ‘önünün açık olması’ kişinin doyumunu arttırmakta ancak bununla ilgili kaygı duymak aynı zamanda olumsuz da etkileyebilmektedir. İş yönetiminin çalışanların hakkını koruduğunu hissettirmesi doyumu arttırmakta, iş arkadaşları ile sosyal bir bağ kurması, çalışanların toplu aktivitelere katılmaları kişilerin işinden aldığı doyumu arttırmaktadır.(2-5,9-14)
Son yıllarda ülkemizde sağlık profesyonellerine yönelik şiddet eğiliminde artış gözlenmekte ve bu da kişilerin iş doyumunu etkilemektedir. Şiddet, “kişinin kendisine, karşısındaki kişiye, bir gruba ya da topluma karşı fiziksel gücünü istemli olarak kullanması ya da tehdit etmesi sonucu; fiziksel, ruhsal ya da gelişimsel hasar veya risk oluşturması durumu” olarak tanımlanır. İşyerinde görülen şiddet, toplum içi şiddetin bir alt tipidir.(10) Sağlık kurumlarında görülen şiddet ise; ‘’hasta, hasta yakını ya da sağlık kurumunda çalışan kişiler tarafından, sağlık çalışanı için risk oluşturan sözel ya da fiziksel davranışların tamamı’’ olarak tanımlanabilir.(14)
Sağlıkta şiddeti, toplumda süregelen şiddetten ayrı değerlendirmek doğru olmaz. Şiddetin yaygınlaşması, olağan görülmesi, karşılaşılan güçlüklerin ve toplumsal olayların şiddet kullanılarak çözümlenmeye çalışılması, bu toplum sorununun giderek büyümesine neden olmaktadır.(15,16) Toplumda artan şiddetin nedenleri kabaca; ekonomik nedenler %44,5, eğitim/kültür sorunları %32,1, medya %12,5, inanç/değerlerde aşınma %9, toplumsal hoşgörü eksikliği %6,7, ülke yöneticileri %6,7, otorite/hukuk boşlukları %3,9, tüketim kültürü %2,4 ve diğer %4,4 olarak tespit edilmiştir.(12)
Şiddete eğilimli kişilerin özellikleri incelendiğinde; otuz yaş altı, erkek, düşük sosyoekonomik düzeye sahip, yasal veya yasal olmayan sebeplerle silah bulundurabilen, otorite ile sorunları olup daha önce yasal sorunlar yaşayan veya tutuklanma öyküsü olan, alkol ya da madde kullanımı öyküleri olan kişiler olduğu görülmüştür.(17) Sağlık kurumlarından yapılan bildirim ve şikâyetler her yıl yaklaşık iki katına çıkmaktadır. Sağlık sektöründe yaşanan şiddet, diğer iş alanlarından 16 kat fazla bulunmuştur.(11) Acil servisler; şiddetten en çok etkilenen sağlık birimleridir.(15) Ancak bu, diğer sağlık birimlerinin önemli ölçüde etkilenmediği şeklinde algılanmamalıdır.
Şiddetin en sık görüldüğü birimler sırasıyla;
- Acil servis %54,9
- Psikiyatri servisi %54,5
- Nöroloji servisi %39,5
- Geriyatri servisi %39,7
- Pediyatri servisi %32,3 şeklinde sayılabilir.
Şiddetin bu servislerde yoğunlaşmasının nedeni olarak hasta ve hasta yakınlarının psikolojik rahatsızlıkları, uygun iletişimin kurulamaması, kötü haber verilmesi, sağlık çalışanlarının hastaları ihmal ve istismar etmeleri ya da hasta yakınlarının böyle düşünmeleri ilk sıralarda yer almaktadır.(16)
Şiddet davranışlarının önüne geçmek için gerekli önlemler almak çok önemlidir. Bu amaçla servis ve polikliniklerde sürekli olarak güvenlik görevlileri ve kameralar bulundurma, metal detektörler kullanarak üst arama, acil durum butonları kullanılması, güvenli kapı ve pencereler kullanılabilir. Ancak ne yazık ki bu tip önlemler genellikle sadece acil servislerde uygulanmakta ve diğer birimlere adapte edilmemektedir.(13)
Bir diğer önemli nokta da; sağlık çalışanlarına şiddetle mücadele yöntemlerini ve şiddet durumlarında asayişi sağlama becerilerini kazandırmaktır. Ne yazık ki bu konuda verilen eğitim son derece yüzeysel ve yetersizdir.(12) Sağlık çalışanlarının bu konuda yeterince eğitim almadan sahada görev almaları, tıbbi bilgi eksikliği kadar, hatta daha da büyük sorunlara neden olabilmektedir. Uygun bir hekim-hasta ilişkisi kurulmadan sağlık hizmeti verilmesi mümkün olmaz. Şiddet gören bir sağlık çalışanının, şiddet gösteren hasta ya da hasta yakınını memnun etmesi mümkün değildir. Bu sebeple sağlıkta şiddet, önemli hizmet eksikliklerini de beraberinde getirmekte, bu da şiddeti artırarak içinden çıkılması zor bir kısır döngüye neden olmaktadır.
Şiddetin giderek artan boyutlarına ve toplum hayatını zedeleyen sonuçlarına rağmen, şiddet olaylarının bildirimi genellikle yapılmamaktadır. Hekimler şiddet olayları ile yalnız mücadele etmek zorunda kalmakta, bildirilen olayların çoğunda ise idari birimler hemen daima hastayı taburcu ederek ya da başka bir merkeze yönlendirerek olayı geçiştirme yoluna gitmektedirler.(18) İngiltere Tabip Örgütünün 2008 tarihli çalışmasında, hekimlerin %52’sinin olay sonrasında hiçbir bildirim ya da şikâyette bulunmayarak işlerine devam ettiği tespit edilmiştir.(19)
Şiddetin yapanın yanına kaldığı, şikâyetçi olan sağlık çalışanlarının hem manevi hem de hukuki açıdan yalnız bırakıldığı durumlarda iş doyumu da doğrudan etkilenmektedir. Bu çalışmada, birinci basamak hekimlerinin ve aile sağlığı elemanlarının şiddete maruziyet düzeyleri ile iş doyumu düzeyleri arasındaki ilişkinin araştırılması ve bu ilişkiyi etkileyebilecek faktörlerin saptanması amaçlanmıştır.
Yöntem
Bu çalışma; 2015 yılında Ümraniye Toplum Sağlığı Merkezi ve Ümraniye’ye bağlı otuz Aile Sağlığı Merkezinde çalışan 200 birinci basamak hekimi ve aile sağlığı elemanının şiddete maruziyet düzeyleri ile iş doyumu düzeyleri arasındaki ilişkiyi araştırmak amacıyla yapılmıştır. Şiddete maruziyet ile yaş, cinsiyet, eğitim durumu, meslek, meslekte geçirilen yıl ve çalıştığı kurumdaki pozisyonu kıyaslanmıştır. Maruz kalınan şiddetin türü, kim tarafından uygulandığı ve şiddetin nedenleri araştırılmıştır. Bu değerlerin ışığında, sağlık çalışanlarının içsel ve dışsal iş doyum düzeyleri ölçülmüş, elde edilen veriler gördükleri şiddet ile karşılaştırılmıştır. Katılımcıların şiddet ile mücadelenin yeterliliği konusundaki görüşleri de sorgulanmıştır.
Araştırmanın örneklemini, Aile Sağlığı Merkezlerinde çalışan hekim ve aile sağlığı elemanlarından anket uygulamasını kabul eden 143 kişi oluşturmuştur. Bu çalışmaya katılım oranı %71,5’dir. Araştırmada veri toplamak amacıyla katılımcılara anket formu ve iş doyum düzeyini ölçmek amacıyla Minnesota Doyum Ölçeği uygulanmıştır. Araştırmacılar tarafından oluşturulmuş anket formunda sosyodemografik veriler, meslek ve çalışma yaşamına ilişkin bilgiler, şiddet maruziyeti ve bunun nasıl ve kim tarafından gerçekleştiği, bu durum karşısında katılımcıların verdiği tepkiler ve endişeleri sorgulanmıştır.
Minnesota İş Doyum Ölçeği:1967 yılında Weiss, Dawis, England ve Lofquist tarafından geliştirilen anket, içsel, dışsal ve genel iş doyumu boyutlarının ölçümünü sağlar. Ülkemizde 1985 yılında Baycan tarafından Türkçeye uyarlanmıştır. Minnesota doyum ölçeği 20 maddeden oluşan 1’den 5’e kadar değişen puanlamaya sahip bir ölçektir. Değerlendirmede her ifade için çok memnunum (5 puan), memnunum (4 puan), kararsızım (3 puan), memnun değilim (2 puan), hiç memnun değilim (1 puan) şeklinde 5 seçenek vardır.
Ölçekten genel doyum, içsel doyum ve dışsal doyum puanları elde edilmektedir. Genel doyum puanı; 20 maddeden elde edilen puanların toplamının 20’ye bölünmesiyle bulunmaktadır. İçsel doyum; içsel faktörleri oluşturan başarı, tanınma veya takdir edilme, işin kendisi, iş sorumluluğu, yükselme ve terfiye bağlı görev değişikliği gibi işin içsel niteliğine ilişkin öğelerden oluşmaktadır. Bu boyutun maddeleri 1.2.3.4.7.8.9.10.11.15.16.20’dir. İçsel doyum puanı; içsel faktörleri oluşturan maddelerden elde edilen puanların toplamının 12’ye bölünmesi ile oluşur.
Dışsal doyum; kurum politikası ve yönetimi, denetim şekli, yönetici, çalışma arkadaşları ve astlarla ilişkiler, çalışma koşulları, ücret gibi işin çevresine ilişkin öğelerden oluşmaktadır. Bu boyutun maddeleri 5.6.12.13.14.17.18.19’dur. Dışsal doyum puanı da; dışsal faktörleri içeren maddelerden elde edilen puanların toplamının 8’e bölünmesi ile bulunur.Genel doyum puanları 100 üzerinden göz önüne alınarak yapılan çalışmada; 25 ve altı puan alanlar düşük iş doyum düzeyi olarak, 26 ve 74 arası puan alanlar orta iş doyum düzeyi olarak, 75 ve üzeri olanlar ise yüksek iş doyum düzeyi olarak değerlendirilmiştir.
Ümraniye ilçesinde bulunan Aile Sağlığı Merkezlerine ve Toplum Sağlığı Merkezine belirlenen günlerde aşı ve malzeme dağıtım araçlarıyla gidilerek, kurumlardaki hekim ve aile sağlığı elemanı sayısınca anket formları sorumlu hekimlere teslim edilmiştir. Anket formları Aile Sağlığı Merkezlerince Ümraniye Toplum Sağlığı Merkezine gönderilmiştir. Doldurulan anket formları Toplum Sağlığı Merkezinden teslim alınmıştır.Verilerin istatistiksel analizi için SPSS 19.0 veri tabanı kullanılmıştır. Kategorik değişkenler arasındaki ilişkiler ki-kare ve fisher yöntemleri ile araştırılmıştır. p<0,05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir.
Bulgular
Araştırmaya, 2015 yılında Ümraniye ilçesindeki Aile Sağlığı Merkezleri ve Toplum Sağlığı Merkezinde çalışan 143 hekim ve aile sağlığı elemanı katılmıştır. Tablo 1’de katılımcıların bireysel özellikleri sunulmaktadır. Sağlık çalışanlarının büyük çoğunluğu olan 108 kişi (%75,5) kadın, 35 kişi (%24,5) ise erkektir.
Eğitim durumlarına göre katılımcıların 125’i (%87,4) üniversite, 17’si (%11,9) lise mezunu, 1’i (%0,7) ilkokul mezunudur. Tablo 2’te sağlık çalışanlarından 92 kişi (%64,3) meslek hayatları boyunca en az bir kere şiddete maruz kalmışken, 51’i (%35,7) hiç şiddete maruz kalmamıştır. Son bir yıl sorgulandığında katılımcıların 28’i (%19,6) fiziksel şiddete maruz kalmıştır. 115 kişi ise (%80,4) fiziksel şiddete maruz kalmamıştır. Son 1 yılda psikolojik şiddetle karşılaşanların sayısı 117 iken (%81,8), 26 kişi ise (%18,2) karşılaşmamıştır.
Sağlık çalışanlarına son bir yıl içinde psikolojik-sözel şiddete maruz kalma şekilleri sorulduğunda; 51 kişi (%35,7) aşağılamak, 48 kişi (%33,6) küfür etmek, 79 kişi (%55,2) bağırmak, 12 kişi reddetmek (%8,4), 49 kişi (%34,3) ise tehdit etmek cevabını vermiştir.Sağlık çalışanlarının 91’i (%63,6) hasta tarafından, 63’ü ise (%44,1) hasta yakını tarafından şiddete maruz kalmıştır. Katılımcılara şiddetin meydana gelme nedeni sorulduğunda büyük çoğunluğu olan 71 kişi (%49,7) şiddeti kendilerinde hak görmeleri cevabını vermiştir.
Sağlık çalışanlarının şiddet karşısında verdikleri tepki büyük çoğunlukla 73 kişi (%51) ile karşılık vermeden işine devam etmek olmuştur. Araştırmaya katılan Aile Sağlığı Merkezlerindeki sağlık çalışanlarının tanımlayıcı özellikleri ile iş doyum düzeyleri karşılaştırıldığında, yaş değişkenine göre iş doyum düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. (p>0.05) Sağlık çalışanlarının meslek değişkenine göre iş doyum ölçeği genel doyum boyutu incelendiğinde; doktor olan sağlık çalışanının, hemşire, ebe ve diğer sağlık çalışanlarına göre daha yüksek iş doyumu puanı aldığı ve aralarındaki farkın istatistiksel yönden anlamlı olduğu bulunmuştur.(p<0.05)
Araştırmaya katılan sağlık çalışanlarının mesleğini kendine uygun görme derecesi ile iş doyum düzeyleri incelendiğinde; “çok uygun” bulanların “uygun”, “kısmen uygun” ve “uygun değil” işaretleyenlere göre genel doyum puanı daha yüksek görülmüş olup, istatistiksel yönden anlamlı olduğu bulunmuştur. (p<0.05) Sağlık çalışanlarının mesleklerine bağlılık derecesi ile iş doyum düzeyleri incelendiğinde; bağlıyım cevabını verenlerin iş doyum düzeyi puanlarının daha yüksek olduğu görülmüş olup, istatistiksel yönden anlamlı olduğu bulunmuştur. (p<0.05)
Sağlık çalışanlarının şiddete maruziyet durumları ile iş doyum düzeyleri incelendiğinde; meslek hayatı boyunca şiddete maruz kalanların iş doyum düzeylerinin maruz kalmayanlara göre daha düşük olduğu görülmüş ve istatistiksel yönden anlamlı olduğu bulunmuştur (p<0,05). Şiddete maruz kalma konusunda endişe duyan katılımcıların 21’i (%16,7) iş doyum düzeyi açısından değerlendirildiğinde yüksek iş doyum puanı almışken, 105’i (%83,2) orta iş doyum puanı almıştır. Endişe yaşamayan 14 kişi (%82,4) orta iş doyum puanı alırken, 3 kişide (%17,6) yüksek iş doyum düzeyi bulunmuştur. Ancak istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. (p>0,05)
Son bir yıl içinde psikolojik-sözel şiddete maruz kalanların iş doyum düzeyleri, kalmamış olan sağlık çalışanlarına göre daha düşüktür. İstatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur.(p<0,05)
Tartışma
Sağlıkta şiddet her geçen yıl artış göstermektedir. Kingma’nın 2001’de yaptığı çalışmaya göre, sağlık kurumlarından yapılan bildirim ve şikayetler her yıl yaklaşık iki katına çıkmaktadır.(11) Şiddetin artan boyutları hakkında ülkemizde yapılmış yeterince büyük ölçekli bir çalışma henüz bulunmamaktadır. Adaş ve arkadaşlarının 2008’de yayınladıkları sağlıkta şiddet raporuna göre; hekimlerin %91,3’ü toplumda şiddetin arttığını, %90’ı sağlık alanında da şiddetin artış gösterdiğini düşünmektedir. Bu hekimlerin %60’ı, çalıştıkları kurumda, geçmiş yıllara göre daha fazla şiddet olayı meydana geldiğini belirtmektedir.(12)
Hekim ve diğer sağlık çalışanlarının bu fikirlerini doğrulayan pek çok veri bulunmaktadır. Ümraniye ilçesine bağlı birinci basamak sağlık birimlerinde yapılan bu çalışmada, katılımcıların %64,3’ü çalışma hayatları boyunca en az bir kez şiddete maruz kalmışlardır. Katılımcıların son bir yıl içerisinde maruz kaldıkları şiddet sorgulandığında; %19,6’sının fiziksel şiddete %81,8’inin psikolojik-sözel şiddete maruz kaldığı görülmüştür.
Bu veriler literatürdeki verilerle uyum göstermektedir. Çamcı ve Kutlu’nun yaptığı ankete göre katılımcıların %72,6’sı iş yaşamı boyunca şiddete maruz kalmıştır. Katılımcıların %15,8’i fiziksel şiddet gördüğünü belirtirken, %98,5’i sözel, %24’ü psikolojik de şiddet gördüğünü belirtmiştir.(19) Bu verilerin ışığında, birinci basamakta uygulanan şiddetin psikolojik-sözel ağırlıkta olduğu görülmektedir. Sözel şiddet tipleri çok çeşitli olmakla birlikte, %55 oranı ile en sık karşılaşılan tip “bağırma” olarak bulunmuştur. Bunu aşağılama, tehdit etme ve küfretme takip etmektedir. (Tablo 3) Genel olarak psikolojik-sözel şiddetin her tipi ile yaygın olarak karşılaşılmaktadır.
Fiziksel şiddete bakıldığında; daha seyrek görülmekle birlikte, yine de beş katılımcıdan biri son bir yıl içinde fiziksel şiddete maruz kalmıştır. Bunlar genellikle yumruk atma, tekme atma, tokatlama, tükürme, itekleme vb. şeklinde meydana gelmiştir. Benzer şekilde, Sağlık-Sen’in Ekim 2013 tarihli çalışmasına göre psikolojik-sözel şiddet tipinde en sık karşılaşılan “bağırma”, daha sonra tehdit etme ve aşağılama olarak bulunmuştur.
Fiziksel şiddet tipi içinde; yumruk, tekme-tokat, ısırma, tükürme, kafa atma, boğazını sıkma, bir cisimle vurma ve etraftaki nesneleri fırlatma davranışları en sık görülen şiddet biçimleri olarak bulunmuştur. Elde edilen sonuçlar içinde dikkat çekici olan bir nokta da; meslek hayatları boyunca şiddete maruz kaldığını belirten katılımcı %64,3 bulunmasına rağmen, son bir yıl içinde psikolojik-sözel şiddete maruz kalan katılımcı %81,8’dir.
Bu tutarsız veriler, şiddetin bu tipinin, sağlık çalışanlarınca şiddet olarak algılanmadığı yönünde bir sonucu ortaya çıkarmıştır. Şiddet olarak sadece fiziksel şiddeti algılayan katılımcılar, biz sorgulayana kadar psikolojik-sözel şiddete maruz kaldıklarını düşünmemiş ya da hatırlayamamıştır. Şiddetin bu tipinin sağlık çalışanlarınca normalleşmesi son derece tehlikeli ve sakıncalıdır. Çamcı ve Kutlu’nun yaptığı ankete göre, hekimlerin %40,2’si işyeri şiddetini olağan görmektedirler.(19) Şiddetin kim tarafından gerçekleştiği sorgulandığında; %63,6 ile hastalar birinci sırada yer alırken, ikinci sıklıkla %44,1 ile hasta yakınları yer almaktadır. İş arkadaşları ve yöneticilerinden şiddet görenlerin oranı ise çok düşük bulunmuştur. Elde edilen bu veriler, literatür bilgisi ile uyumlu bulunmamaktadır.
Yapılan çalışmaların hemen tamamında, şiddetin birinci aktörü hasta yakınları olarak tespit edilmiştir. Adaş ve arkadaşlarının 2008’de yayınladıkları sağlıkta şiddet raporuna göre; şiddet olaylarının %58,5’ini hasta yakını, %6,3’ünü hasta, %21,8’ini de ikisi birlikte gerçekleştirmiştir.(12) Şiddetin en yaygın nedeni olarak “şiddeti kendinde hak görme” (%49,7) bulunmuştur. Literatürde tespit edilen diğer nedenler de bu veriyi doğrular niteliktedir.
Literatüre göre toplumda artan şiddetin nedenleri kabaca; ekonomik nedenler %44,5, eğitim/kültürsorunları %32,1, medya %12,5, inanç/değerlerde aşınma %9, toplumsal hoşgörü eksikliği %6,7, ülke yöneticileri %6,7, otorite/hukuk boşlukları %3,9, tüketim kültürü %2,4 ve diğer %4,4 olarak tespit edilmiştir.(12) Uygulanan şiddete sağlık çalışanlarının verdiği tepkilere bakıldığında; karşılık vermeden işine devam edenlerin çoğunlukta olduğu (%51) görülmüştür. Ne yazık ki bu durum literatürde de böyle görülmektedir.
Sağlıkta şiddet olaylarının çok küçük bir kısmının rapor edildiği ortaya çıkmıştır. Hekimler genellikle olayı yok sayıp işlerine devam etmeyi tercih etmektedirler. Bildirilen vakalarda ise idari birimler olayı geçiştirme eğiliminde olmakta, hekimi yalnız bırakmaktadır. Çamcı ve Kutlu’nun yaptığı ankete göre, şiddet gören hekimlerin yalnızca %59,2’si şiddet olayını rapor etmiştir.(13) Katılımcıların yaşı, cinsiyeti, meslekleri ve meslekte çalışma süreleri; meslek hayatları boyunca maruz kaldıkları şiddet düzeyleri ile karşılaştırıldığında, istatistiksel olarak anlamlı ilişkiler bulunamamıştır. Literatürdeki çalışmalar bu konuda birbiri ile tutarsız veriler içermektedir.
Meslek hayatı boyunca şiddete maruz kalanların, endişe durumu düzeyleri sorgulanmıştır. Şiddete maruz kalma konusunda endişe yaşayan 88 kişi (%69,8), meslek hayatı boyunca en az bir kere şiddete maruz kalmışken; şiddete maruz kalma konusunda endişe yaşamayan 13 kişi (%10,3) ise meslek hayatı boyunca hiç şiddete maruz kalmamıştır. Çalışmaya katılan sağlık çalışanlarının yalnızca %7’si, bir şiddet olayı meydana geldiğinde nasıl davranmaları gerektiği konusunda eğitim almış bulunmaktadır. Bu kadar yaygın bir sorun hakkında, bu kadar az eğitimli olunması son derece üzücüdür. Adaş ve arkadaşları da aynı soruna değinmiş ancak net bir rakam ortaya koyamamışlardır.
Annagül’ün 2010 tarihli çalışmasında bu konuda verilebilecek eğitimin şekli ortaya konmuştur.(12,13) Kişilerin iş doyumunun yaş ile değişip değişmediği değerlendirildiğinde, araştırmamızda da yaşla birlikte iş doyumu puanlarının arttığı gözlemlenmiştir. Birçok araştırmanın aksine ilişki anlamsız bulunmuştur. Başka bir araştırmada en yüksek iş doyumunun 60 yaş ve üstü sağlık personelinde olduğu görülürken, en düşük iş doyumunun ise 21–30 yaş grubu sağlık personelinde olduğu görülmüştür.(34) Ankara’da sağlık yöneticilerini ele alan bir başka araştırmada yaş negatif faktör olarak bulunmuştur.(5)
Eskişehir’de yine birinci basamak hekimleriniinceleyen bir araştırmada 40 yaş altı ve üstü hekimlerin iş doyumu düzeyleri arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır.(4) Cinsiyet ve medeni durum değişkenine göre iş doyumu puanları değerlendirildiğinde ise çalışmamızda diğer çalışmalara benzer şekilde istatistiksel olarak bir ilişki bulunamamıştır.(20) Erkekler arasında iş doyumu puanı yüksek olanların oranı (%20), iş doyumu puanı yüksek olan kadın oranına göre (%15,7) daha yüksektir.
Sağlık çalışanlarının meslek değişkenine göre Minnesota Doyum Ölçeği “Genel Doyum” puan dağılımları incelendiğinde; hekimlerin iş doyum puanları, hemşire, ebe ve diğer çalışanlara göre daha yüksek bulunmuştur. Bu veri istatistiksel olarak anlamlıdır. Çalışmamızda hekimlerin %23,2’sinin iş doyumu düzeyi yüksek çıkarken, hemşire, ebe ve diğer sağlık çalışan grubundakilerin %10,8’inin iş doyum düzeyleri yüksek çıkmıştır. Diğer çalışmalarda da iş doyumu puanlarının hekimlerde diğer meslek gruplarından anlamlı bir biçimde yüksek olduğu bulunmuştur.(20)
Meslekte çalışma süresi çalışmamızda kişilerin iş doyumu puanlarında anlamlı fark oluşturmamıştır. Araştırmamızda kendi içerisinde en az yüksek iş doyumu puanına sahip grup 5 yıldan az çalışan kişilerde bulunmuştur. Aynı şekilde Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde yapılan çalışmada en yüksek iş doyumu puanının 21–25 yıl çalışan sağlık personelinde, en düşük iş doyum puanının ise 5 yıldan az çalışan sağlık personelinde olduğu saptanmış, istatistiksel veri anlamlı bulunmamıştır.(20) ASM ve TSM’lerde yapılan benzer bir araştırma yürüten çalışmada işe 2-12 ay içerisinde başlayan kişilerin iş doyum oranı 13-20 ay süresinde çalışanlardan anlamlı bir biçimde yüksek çıkmış, 10 seneden sonra iş doyumlarında tekrar bir yükselme gözlemlenmiştir.(4)
Sağlık çalışanlarında kendini mesleğine uygun gören kişilerde iş doyumu puanı uygun görmeyenlere göre daha yüksek çıkmıştır. Kendini mesleğine çok uygun gören kişilerin %35,3’ünün iş doyumu çok yüksek çıkarken, hiç uygun görmeyenlerin %0’ı yüksek iş doyumu puanı almıştır. Tözün’ün benzer şekilde birinci basamak üzerinde yaptığı çalışmada da bizimkini destekler sonuçlar bulunmuştur.(4)
Sağlık çalışanlarında mesleğe bağlılık durumu Minnesota Doyum Ölçeği’nde değerlendirilmiş, “Genel Doyum” boyutu puan ortalamaları arasındaki fark istatistiksel yönden anlamlı bulunmuştur. Eskişehir Osmangazi’de uygulanan benzer araştırmada da bağlılık ile Genel doyum boyutu kıyaslanmış, iş doyumunun bağlılıkla arttığı istatistiksel açıdan anlamlı bu-lunmuştur.(20) Yönetici-yönetici olmayanların iş doyumunu kı-yasladığımızda, diğer araştırmaların aksine, yönetici olmayanlar arasında iş doyumu yüksek olan kişilerin oranının (%17,1) yöneticiler arasındaki doyumu yüksek olan kişiler oranından (%15,4) daha yüksek olduğu gösterilmiştir.(20)
Sonuç
Sağlık çalışanlarının kendini güvende hissetmemesi iş doyumunu azaltmakta ve buna bağlı olarak verimliliğini ve mesleki mutluluğunu etkilemektedir. Araştırmamızda birinci basamak sağlık çalışanlarının büyük bir kısmının şiddete maruz kaldığı, şiddet görme konusunda endişe duyduğu, çalıştıkları kurumda güvenlik önlemlerinin yeterli olmadığını düşündükleri saptanmıştır. Bu çalışmada hastaların şiddet uygulayan açısından birinci aktör olarak bulunmasının nedeni, araş-tırmanın birinci basamakta yapılmış olması olarak değerlendirilebilir. Hastaların birinci basamağa yalnız gelmeleri, sağlık çalışanları ile doğrudan iletişim kurmaları, birinci basamakta hasta yakınları ile iletişimde olmayı gerektiren uzun yatış tedavilerinin olmaması hasta yakını/hekim ilişkisini hasta/hekim ilişki-sine çevirmektedir.
Şiddet olayları meydana geldiğinde nasıl davranmaları gerektiğine ilişkin ne yazık ki sağlık çalışanlarının çoğunluğunun bir eğitim almadıkları; psikolojik şiddeti, kendilerine bu yönde soru sorulana kadar şiddetten saymadıkları görülmüştür. Şiddete maruz kaldıktan sonra kişilerin tepkisiz kaldığı, şiddet ile iş doyumu arasında anlamlı bir korelasyon bulunduğu, psikolojik şiddete maruz kalanların azımsanamayacak bir biçimde iş doyumlarının azaldığı gözlemlenmiştir. Ayrıca, kişinin kendini mesleğine uygun ve bağ-lı gördüğü durumlarda iş doyumunun arttığı gözlemlenmiştir. Bu nedenle üniversite öncesi öğrencilerin kendilerine uygun bölümlere yönlendirilmesi ve olanak sağlanması önemli bir noktadır.
Birinci basamak hekim ve sağlık çalışanlarının güvenliklerini sağlamak konusunda eğitilmesi ve şiddete karşı sessiz kalmamaları gerektiği konusunda cesaretlendirilmesi ve arkalarında durulması gerek-mektedir. Sözel ve psikolojik şiddetin sınırlarının çizilmesi ve bu şekilde bir şiddete maruz kalındığında nasıl bir yöntem izlenmesi gerektiği bütün sağlık çalışanlarına öğretilmesi gereken bir konudur. Şiddetin hiçbir türü göz ardı edilemez ve edilme-melidir. Huzurlu bir ortamda çalışmak ve buna bağlı olarak iş doyumunun yükselmesi ise her sağlık çalışanının hakkıdır.
Referanslar
- Sun HÖ. İş doyumu üzerine bir araştırma: TCMB, Banknot Matbaası Genel Müdürlüğü. Uzmanlık Yeterlilik Tezi. Ankara, TCMB Banknot Matbaası Genel Müdürlüğü, 2002.
- udge TA, Heller D, and Mount MK. Five-factor model of personality and job satisfaction: a meta-analysis. Journal of Applied Psychology 2002; 87 (3): 530.
- Yıldız N, et al. İstanbul Tıp Fakültesinde çalışan hekimlerde iş doyumu. İstanbul Tıp Fakültesi Mecmuası 2003; 66 (1): 34-41.
- Tözün M, Çulhacı A, Ünsal A. Aile Hekimliği sisteminde birinci basamak sağlık kurumlarında çalışan hekimlerin iş doyumu (Eskişehir). TAF Prev Med Bull 2008; 7(5):377-84.
- Aksu G, Acuner AM, Tabak RS. Sağlık Bakanlığı merkez ve taşra teşkilatı yöneticilerinin iş doyumuna yönelik bir araştırma (Ankara Örneği). Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası 2002; 55 (4): 271-82.
- Oflezer C, et al. Bir kamu hastanesinde çalışan işçilerin iş doyumu ve etkileyen faktörler. Acıbadem Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi 2011; 2(4): 203-13.
- Durmuş S, Günay O. Hemşirelerde iş doyumu ve anksiyete düzeyini etkileyen faktörler. Erciyes Tıp Dergisi 2007; 29(2): 139-46.
- Saygılı M, Çelik Y. Hastane çalışanlarının çalışma ortamlarına ilişkin algıları ile iş doyumu düzeyleri arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi. Hacettepe Sağlık İdaresi Dergisi 2011;14 (1): 40-71.
- Toker B. Demografik değişkenlerin iş tatminine etkileri: İzmir’deki beş ve dört yıldızlı otellere yönelik bir uygulama. Doğuş Üniversitesi Dergisi 2011; 8(1): 92-107.
- Krug EG, et al. World report on violence and health. Geneva, World Health Organization, 2002.
- Kingma M. Work place violence in the health sector: a problem of epidemic proportion. Int Nurs Rev 2001; 48: 129-30.
- Adaş EB, Elbek O, Bakır K. Sağlık Sektöründe Şiddet Raporu-I. Türk Tabibler Birliği, Gaziantep-Kilis Tabip Odası, 2008.
- Annagür B. Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet: Risk faktörleri, etkileri, değerlendirilmesi ve önlenmesi. Violence towards health care staff: Risk factors, aftereffects, evaluation and prevention. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar¬-Current Approaches in Psychiatry 2010; 2(2):161–73.
- Al B, Zengin S, Deryal Y, Gökçen C, Yılmaz DA, Yıldırım C. Sağlık çalışanlarına yönelik artan şiddet. The Journal of Academic Emergency Medicine 2012; 11: 115-24.
- Kansagra SM, Rao SR, Sullivan AF, Gordon JA, Magid DJ, Kaushal R, et al. A Survey of workplace violence across 65 U.S. Emergency Departments, Acad Emerg Med 2008;15(12): 1268–74.
- Campbell JC, Messing JT, Kub J, Agnew J, Fitzgerald S, Fowler B, et al. Workplace violence: prevalence and risk factors in the safe at work study. Occup Environ Med 2011;53(1):82-9.
- Young GP. The agitated patient in the emergency department. Emerg Med Clin North Am 1987; 5:765-81.
- British Medical Association. Violence in The Workplace – The Experience Of Doctorsin Great Britain, 2008. http://www.bma.org.uk/ap.nsf/Content/violence08 adresinden 25.12.19 tarihinde erişilmiştir.
- Çamcı O, Kutlu Y. Kocaeli’nde Sağlık Çalışanlarına Yönelik İşyeri Şiddetinin Belirlenmesi. Psikiyatri Hemşireliği Dergisi – Journal of Psychiatric Nursing 2011;2(1):9-16.
- Derin N. Devlet hastanelerinde çalışan sağlık personelinin iş doyum düzeyleri ve etkileyen faktörler. Yüksek Lisans Tezi, 2007. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Hemşirelik Anabilim Dalı, Psikiyatri Hemşireliği Bilim Dalı, Eskişehir.